hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    "Anadoluyuz biz hep birlikte, koca bir zeytin ağacıyız."

    20.03.2024 Çarşamba | 16:51Son Güncelleme:

    2020 yılında Sakıp Sabancı Müzesi’nde Marina Abramovic’in sergisini gezmiştim. Pandemiden hemen öncesiydi. O sergiden hareketle de orada yaşadığım deneyimi hemen kaleme almak istemiştim. Ancak bir türlü olmamıştı. Sonra Ulay'ın ölümünü duyunca sergi yazısından önce Marina’nın Ulay’la olan dillere destan 21 yıllık aşklarını ve de onların bu yaşamdaki son buluştukları anı yazmayı istemiştim. Sabancı'daki sergi o yazının 1 ay kadar ardından ancak gelebilmişti.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şimdi soracaksınız bana, 9 mart 2020 tarihli "Bazı ölümlerin sebebi yarım kalan aşklar mıdır?" başlıklı o yazına 4 yıl sonra neden geri dönüyorsun diye.. 

    Nedeni hiç tahmin etmediğim bir şekilde oldu diyebilirim. 

    Geçtiğimiz hafta Ankara'daydım. Bu yıl 10’uncusu düzenlenen ArtAnkara Çağdaş Sanat Fuarı'nı geziyordum. Ne Marina ve Ulay'ın hikayesi, ne aşklarını kendi kişisel ve ruhsal dönüşümlerinde nasıl kullanmış oldukları, ne de Moma’daki son buluşma anları aklımdaydı. Fakat fuarın en üst katında, Sanatçı Kadınlar Derneği (SKD) Başkanı Yasemin Coşkun'un "İki Uzak Sandalye" başlıklı yazısının asılı olduğu duvarın hemen arkasında yer alan karşılıklı konumlanmış sandalyeleri görünce başka bir şansım olmadı. Mecburen 4 yıl öncesine gittim çünkü SKD üyesi olan 19 katılımcı sanatçının ikişer tane tek tip ahşap sandalyede (birisi Marina diğeri de Ulay için) kendi sanatsal dil ve tekniklerini kullanarak bu kavramı nesne üzerinden irdeledikleri işleri bana yeniden “Bitmesi gereken büyük aşkları", Marina ve Ulay'ı, o kavuşma ve ayrılma anlarını düşündürdü.  

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yasemin Coşkun'un kaleme aldığı "İki Uzak Sandalye" başlıklı o yazıda Marina’nın Mart 2010’da gerçekleştirdiği Moma’daki ‘The Artist is Present’ performansından hareketle araştırmacıların bir yabancı ile tanışma/karşılaşma anında tercih edilen göz teması süresinin 3 saniye olduğu, 9 saniye sonrasının ise olumsuz etki bıraktığı yazıyordu. Ve de yazının içinde şöyle bir cümle geçiyordu: ".. göz teması kurmak o kadar önemlidir ki kısa bir süreliğine bile olsa bir kişi sizden bakışlarını kaçırıyorsa kendinizi dışlanmış hissetmeye eğilim gösterirsiniz.." 

    Dolayısıyla fuarın o katını “göz göze gelmek / gözlerinin içine bakmak / birbirini çok iyi tanıyan ancak uzun yıllar birbirinden bir takım sebeplerle ayrı kaldıktan sonra yeniden karşılaşan insanların birbirleriyle göz göze geldikleri o ilk anda birbirlerine hissettirdikleri duygular / bakışların insana getirdiği boşluk veya derinlik hissi / bir yabancının gözleri ile insanın kendi gözlerinde ilk kez karşılaşıp tanışması.." gibi kavramları düşünerek gezdim.

    Sonra yol beni fuarın alt katına çıkardı. Koridorlar arasında dolaşırken de karşıma ‘Opia’ adında bir eser çıktı. Eserde bir kız vardı, yarı ürkek yarı kendinden emin bir biçimde birine, bir şeye doğru bakıyordu ve bu kız karanlıktaydı. Kızın yalnız ve de çaresiz halinden etkilenerek ‘Opia’ ne demek diye sordum sanatçısı Şafak Sırcan’a. O da bana beni gülümseten bir yanıt verdi. Opia'nın psikolojide başka bir insanla göz göze gelindiğinde yaşanan gerginlik hissini tanımlayan bir ifade olduğunu söyledi. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Anadoluyuz biz hep birlikte, koca bir zeytin ağacıyız.

    Opia hissi, tanıdığımız veya tanımadığımız bir insanla göz göze geldiğimizde yaşadığımız tedirginlik, gerginlik ve korku halini anlatırmış aslında. Birinin gözüne baktığımızda oluşan belli belirsiz ciddiyet hissiyle aynı anda bizi hem savunmasız, hem de saldırıya açık hissettiren bir duyguymuş. O nedenle ilk bakışta kişinin kendisini rahatsız hissetmesine neden olurmuş. Kimi zaman kişinin çocukluğuyla bağlantılı, kimi zamansa geçmişte karşılaştığı ve kendisine kötü günler yaşatan birinin hatırasıyla tetiklenen bir travma hali olabilirmiş.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Haliyle Marina ve Ulay’ı anlatan, konuşmadan yalnızca birbirlerinin gözlerinde buluştukları o anı hatırlatan eserin ardından böyle bir eserin koskoca fuarda karşıma çıkması haliyle beni gülümsetti. Nasıl da kendiliğinden birbirine bağlanıyor işler dedim içimden. 

    Ardından başka hangi eserler bana ne söyleyecek daha da merak ederek fuarı gezmeye devam ettim. Bir bakışın ardında yatan duyguları, üzerinden yıllar geçse de unutulmayan hatıraları, birkaç saniyenin içine sıkışıp kalmış olan tüm bakışları, yok sayıldığı halde asla yok olmayan o anları düşünerek koridorlar arasında gezindim.

    Opia'nın ardından yolum Azat Yeman'ın fillerinin olduğu odacığa çıktı. Kendisini yaptığı portrelerden tanıyordum ancak fiziken bugüne kadar hiç tanışmamıştık. Şimdiki resimlerinde portreler yerine sadece filler vardı. Öyle olunca nedenini merak ederek ne oldu da portrelerden fillere geçiş oldu diye sordum kendisine. Bana Lao Tzu' nun ‘Tao Te Ching’ kitabını okuyunca "wu wei" yasasından çok etkilendiğini ve de kendini bu yasaya yakın hissettiğini söyledi. Bu nedenle geçen yıl Ekim ayından itibaren bu kadim bilgeliği resimlemeye, çizimlerinde doğaya ve hayvanlara daha çok yer vermeye çalışıyormuş. Amacı ‘Wu Wei’ felsefesinin içindeki eylemsiz, hareketsiz, çabasız vurguları daha çok görünür kılmakmış. Resimlerinde fillerin olmasının asıl nedeni buymuş. Daha hantal, daha büyük, daha fazla eylem ve çabası olmayan hayvanların bu felsefeyi daha iyi aktarabildiğini düşünüyormuş.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Anadoluyuz biz hep birlikte, koca bir zeytin ağacıyız.

    Diğer bir yandan ise beyaz filin, budizmde aydınlanmayı ve farkındalığı simgelediği ve de annesinin Buddha'yı doğurmadan önce rüyasında gördüğü hayvan olduğu için ayrı bir önemi varmış. Yeman’ın resimlerinin merkezinde olan fillerin yanında duran daire ve çemberler ise yaşam döngüsünü anlatıyormuş.

    Kendisi, geçtiğimiz yıl Artonom İstanbul'da açtığı ‘Eylemsizliğin Bakışı: wu wei’ adını taşıyan sergisinde Ali Şimşek’in bu sergiye dair güzel bir metin yazdığını söyledi bana. Metnin ilk cümlesi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu doğumlu Yahudi filozof Martin Buber'in "Hayvanların gözleri büyük bir dilin gücüne sahiptir" cümlesi ile başlıyordu. Yine gülümsedim. Beni kendine çeken işler birbirine bağlanmaya devam ediyordu.. 

     Böylece ‘Wu Wei’ felsefesinin içindeki eylemsizlik, hareketsizlik kavramlarını düşünerek koridorlar arasında gezinmeye devam ettim. Bu defa yol beni fuarın en büyük ve de ihtişamlı heykelinin önüne çıkardı. Murat Çavuşoğlu'nun çelikten yapılmış olan zeytin ağacı heykelinin önüne gelince durdum. Boyum, bu dev zeytin ağacının gövdesinin yarısına kadar ancak geliyordu ve ağacın devamını görebilmem için başımı yukarı, arşa doğru kaldırmam gerekiyordu. Ağacın ise üç koca dalı vardı. Dallar kollarını açmış, göğü kucaklamaktaydı. Heykelin yanında duran yazıda ise bir metin vardı ve de o metin "Anadoluyuz biz hep birlikte, koca bir zeytin ağacıyız." cümlesi ile bize zeytin ağacının neyi simgelediğini anlatıyordu.

    Anadoluyuz biz hep birlikte, koca bir zeytin ağacıyız.

    Bilgeliğin ve saflığın, bereketin ve ölümsüzlüğün, barışın ve gücün, kutsallığın ve özgürlüğün simgesi, Tanrıça Athena’nın insanlara armağanı, mitolojide ‘ölmez ağacı’ olarak bilinen koskoca zeytin ağacı.. Zorluğa, yokluğa karşı dayanıklı olan bu ağaç, her şeye rağmen her zaman her şekilde görevini yerine getirip, vermesi gereken meyveyi bize en eski çağlardan bu yana vermiyor muydu? Eylemsizliği merkezine almış olan bir eserin ardından, eylemsizlik koridorundan geçerek ulaştığım bu zeytin ağacı, yalnızca duruşu ve de arşı kucaklayışıyla aslında bize bu yaşamdaki en büyük eylemi ‘hür olma halini’ hatırlatmıyor muydu?

    İşte böyle bir yolculuk yaşattı bu seneki fuar bana. 

    Fuarın ikinci gününde Art Ankara Çağdaş Sanat Fuarı'nı düzenleyen Atis Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül ile bu yılki fuarı konuştuğumuz sırada ise fuara ilişkin bazı önemli bilgileri edindim. 

    Anadoluyuz biz hep birlikte, koca bir zeytin ağacıyız.

    Mesela bu yıl fuarda 152 katılımcı çatısı altında, 45 ülkeden 1600’ü aşkın sanatçının 8000 sanat eseri yer almış. 5 gün süren fuar boyunca 100’ün üzerinde performans, atölye ve workshop, 33 panel ve söyleşi, 48 müzik dinletisi gerçekleştirilmiş.

    Devrim Erbil, Bedri Baykam, Ertuğrul Ateş, Mustafa Ayaz, Ahmet Nejat, Ergin İnan ve Süleyman Saim Tekcan gibi alanının ‘köşe taşı’ sanatçılarının da eserleri sanatseverlerle buluşmuş ve de ArtAnkara’ya Türkiye’nin 81 ilinden katılımcı ve ziyaretçilerle beraber, 300’ü aşkın yabancı sanatçı katılmış.

    Amerika Birleşik Devletleri’nden Rusya’ya, İran’dan Meksika ve Güney Kore’ye kadar geniş bir yelpazede toplamda 77 bin sanatsever ArtAnkara’ya yoğun bir ilgi göstermiş.

    Cumhurbaşkanı özel kalem müdürü Hasan Doğan, T.C Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Batuhan Mumcu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Çankaya Belediye Başkan Adayı Hüseyin Can Güner, Eski Milli Eğitim Bakanı Yusuf Ziya Selçuk ve 40’ı aşkın büyükelçi ve kültür ataşeleri fuarı ziyaret etmiş. 

    İşte bu nedenlerden dolayı da Atis Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül bu yılki fuara ilişkin olarak bana "Bence fuarın en önemli olayı, sanata ilgi duyan her kesimin ortak buluşma alanı olmasıydı. Türkiye’nin tüm illerinden katılımcı ve ziyaretçiler vardı.” cümlesini kurdu. 

    ArtAnkara bu yıl itibariyle bundan 10 yıl önce, fuarın ilk gününde kurguladıkları şekilde Anadolu’nun komşu ve çevre ülkelerin sanat piyasasına yön veren, onları buluşturan galerici-koleksiyoner-sanatçı buluşmalarını gerçekleştiren ve de hedeflerine oldukça yaklaşmış olan bir sanat fuarıymış. Bu nedenle ArtAnkara’nın önümüzdeki yıllarda da uluslararası takvimlerde aranan bir fuar olacağından herkes son derece eminmiş.

    Bir sonraki 'ArtAnkara Çağdaş Sanat Fuarı', 20-23 Şubat 2025’te yine Ato Congressium’da olacak. Atis Fuarcılığın düzenlediği ‘ArtContact İstanbul 4. Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı’ ise 23-26 Mayıs tarihlerinde İstanbul Yenikapı’da, Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek.